20 Mart 2013 Çarşamba

Portekiz’in kökenleri



Portekiz’e geleli henüz bir hafta oldu ama bu ilginç ülke kendi sırlarını bize açmaya devam ediyor. İlk hafta Günbenkien Vakfı’yla ilgili Epoca da Futuro’nun ortaklarından biri olan Cenan Bey’le birlikte Günbenkien Vakfı’nın bulunduğu arazideki müzeye giderek Portekiz hakkında çeşitli bilgiler alma fırsatımız oldu.

Daha sonra da yine dernek ofisinde Epoca da Futuro’nun diğer ortaklarından Osman Bey’den Portekiz’in tarihi ve kökenleri hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik.


Portekizlilerin biz Türklere benzediklerini birçok kaynaktan duymuşsunuzdur. Ancak Osman Bey’in söylediğine göre Portekizliler de öyle düşünüyormuş. “Bir keresinde” diye anlatıyor Osman Bey, Portekizli bir arkadaşı Türkleri kastederek şöyle söylemiş: “Siz Türkler ne kadar çok bize benziyorsunuz”

Evet, gerçekten de Portekizliler biraz bize benziyorlar. Sıcakkanlılıkları, misafirperverlikleri ve yardımseverlikleri bize benziyor. Hatta yardımseverlikte bizi de geçtiklerini buradaki Türklerin anlattıklarından anlayabiliyoruz. Yol sorduğunuzda sizi arabasıyla veya elinizden tutarak aradığınız adrese kadar götürmeleri ise herkesin anlattığı sıradan hikâyelerden.

Buraya geldiğimde Lizbon hakkında söylediğim ilk şey “Lizbon, İstanbul’dan olma İzmir’den doğma bir şehir” olmuştu.

Şehir olarak da bazı anlarda sanki İstanbul’un Şişli’sinde ya da İzmir’in Konak’ın da yürüyormuşsunuz hissi vermesi ise insanlarıyla olan benzerliğimizi pekiştiriyor.

Evlerinin balkonlarından ve pencerelerinden çamaşır sermeleri, binaların mimarisi, Lizbon’da hiç de yabancısı olmadığımız bir mahallede yürüyormuşsunuz hissi veriyor.


Endülüs medeniyeti getirdi

Portekiz’in köklerini Osman Bey, bize şöyle aktarmıştı:

“Portekiz çok ilginç bir ülke. Burada din çok belirleyici bir unsur. Dine göre burada çok ciddi engizisyonlar olmuştur. Engizisyonların da en temel uygulaması İber yarımadası denilen bu bölgede yani İspanya ve Portekiz’in bulunduğu bu coğrafyada yaşanmıştır. Daha sonra İtalya ve diğer yerlerde görülmüştür. Hıristiyanlık adına yapılan cinayetlerin başlangıcı burası olmuştur.

Bu noktada buradaki toplumlar aslında karışık toplumlar. Burada Porto’nun kuzeyinde kültürel değerler bizim Kafkas kültürüne çok benziyor. Mısır unu, lahana çorbası, balık kültürü gibi benzeyen unsurlar var. Kavimler göçü sonrasında buraya da Kafkaslar ve Gürcistan tarafından, Karadeniz toplumlarından gelenler oluyor. Sadece Portekiz’in kuzeyinde buna benzer izlere rastlayabiliyorsunuz.

Tabi bu coğrafyaya İslam medeniyetinin önemli katkıları olmuş. 700 yıllarda buraya malum Tarık Bin Ziyad tarafından gelindiği bilinir, ancak tabiinden Musa Bin Zeyd ilk defa buraya geliyor. İslam dinin anlatılması için geliniyor. Yalnız buraya geldiklerinde burada söylendiği gibi Hristiyan bir toplum yok. Müslümanlar geldiğinde burada Hristiyanlığın ilk şekline tek tanrıya inanlar, şamanistler ve pagan kültürü var. Katoliklik kuzeyden daha yeni yeni etkiliyor burayı.

Müslümanlar buraya geldiğinde burada hızlı bir İslamlaşma oluyor. Ama bu kaba kuvvetle olmuyor çünkü 700’lü yıllarda hangi güçle gelip burayı Müslümanlaştırabilirsiniz ki. Bu imkânsız. Bu insanların ikna edilmesi lazım. Bu insanları ikna etmeden siz bunu başaramazsınız. ”

Osman Bey’in yaptığı tarihsel analizlerden çok faydalandığımızı söyleyebiliriz.

Endülüs Avrupa’nın Aydınlanma Çağının tetikliyor

Portekiz’in tarihini anlatmaya devam eden Osman Bey, söyleşinin devamında:

“Avrupa’da ortaçağda ortaya çıkan engizisyonlara Osmanlı’nın kuzey Afrika’da bulunması ciddi bir set çekmiş ve yaşanan bu olayların Avrupa’da kalmasını sağlamıştır. Osmanlının Akdeniz’deki hâkimiyeti burada yaşayan insanları çaresiz bırakmış ve okyanusa açılmışlar. Çünkü arkanızda İspanya var, onunla savaşamazsınız mecburen okyanuslara açılmışlar.

Toplum yapısına baktığımızda burada Portekiz’de ve İspanya’da tek millet yok. Mesela İspanya’da 7 farklı toplum var. Katalan, Bask, Leonlar, Anguluslar gibi toplumlar var. Bunlar daha sonra Katoliklik şemsiyesinde bir araya geliyorlar.

Geriye dönersek, buraya Müslümanlar geldiğinde bu bölgenin ekseriyeti pagan toplumlar. Medeniyetle ilişkili bir durum yok. İslamiyet’in gelmesiyle buradaki toplumlar su ile tarımı birleştiriyorlar. Burasının iklimiyle birlikte çok ciddi bir tarımsal üretime ulaşıyorlar. Toplum zenginleşiyor. Avrupa’daki Rönesans ve reform hareketlerini tetikleyen şey de, bunu Avrupalı tarihçilerde doğruluyor, işte bu Endülüs medeniyeti oluyor.

O zaman çok büyük zenginlik ortaya çıkıyor, bugün bile Avrupa’yı bu bölge doyuruyor. O gün 800’lü yıllarda İstanbul’un nüfusu 30 bin, burada Sevilla’nın nüfusu 1,5 milyon.

Burada oluşan bu zenginliği ve güzelliği görenler, buradaki gelişimi Avrupa’ya dayatıyorlar. Vandalizim o zamanlar pagan kültürünün etkisiyle buraya hâkim bir yapı. Zaten Müslümanlar buraya Andalüsya diyorlar. İslam medeniyeti burada Vandallar’dan bir medeniyet, Endülüs medeniyetini ortaya çıkıyor.

Hıristiyanlar Reconqusta ile Müslümanları Avrupa’dan çıkartıyor

Burada Müslümanlar Paris’e kadar yaklaşıyorlar, en son Poters’de savaş yapıyorlar. Poters Savaşı ilk defa Fransızlarla Müslümanların karşı karşıya geldiği savaştır. Poters savaşında Müslümanlar yeniliyorlar ve orada duruyorlar. Yıkılış oradan başlamıştır.

İslam bütün bu bölgeyi hâkimiyetine alırken, kuzeyde dağlarda çarpışan bir grubu küçük bir bölgede bırakıyorlar ve dokunmuyorlar. Bu grup bu toprakların tamamının kendilerine ait olduğunu söyleyerek Reconqusta dedikleri yeniden fetih hareketini başlatıyorlar.

Bu hareket, Endülüslerin ya da o zamanki Portekiz ve İspanyol toplumunun zaaflarından, rahata düşkünlüklerinden faydalanarak birbirlerine düşmelerinden yararlanıyorlar. Bu sefer bu hareket kuzeyden başlayarak güneye doğru iniyor, en son Granada’nın alınmasıyla bu topraklar yaklaşık 700 senede tekrar Müslümanlardan geri alınıyor.

Portekiz’in kurucusu Fransız’lar

Aslında Portekiz’i kuran Fransızlardır.  O gün Katolik dünyasından Müslümanlara karşı savaş kavramı gelişiyor, onları bu coğrafyadan çıkarma cihadı başlıyor. Fransız şövalyeler din adına bu görevi üsleniyorlar ve karşı saldırılara başlıyorlar. Farklı toplumların şövalyeleri gelip savaşıyorlar ve kazanılan yer komutanlara veriliyor.

Alfonse Henrink de o gün Portekiz’in alınmasında yararlılıklar gösterdiği için Porto ve kuzeyi Kont Henrink’e veriyor. Daha sonra buradaki toplumların bir kısmı Portekiz, bir kısmı da İspanya olarak ortaya çıkıyor ve yukarıdan aşağıya doğru Reconqusta yaparak iniyorlar.

Din bu coğrafyada belirleyici bir unsur

1490’lara kadar süren bu Reconqusta sonucunda Arap Müslümanlar bu topraklardan atılıyor. Peki, içeride kim kalıyor? İçeride Portekizli Müslümanlar kalıyorlar. Bir oran vermek gerekirse %5 Arap Berberi, %95 buranın yerel halkı. Araplar gidiyor ama Portekizli Müslümanlar diyor ki ‘Biz nereye gideceğiz?’

Diyorlar ki ya burayı terk edin ya da dininizi değiştireceksiniz.


Yahudilerin bir kısmı burayı terk ediyorlar ve biliyorsunuz Sefaret Yahudileri olarak Osmanlı topraklarına geliyorlar. Yalnız Portekizliler ve İspanyollar buna itiraz ediyorlar ama tabi o şartlarda iki kötüden birini seçmek zorunda kalıyorlar ve engizisyonun etkisiyle dinlerini değiştirmeye başlıyorlar.

Ama tabi ki kültür kalmış. İnsanlara ya ölüm ya din değiştirme seçeneği sunulduğunda isimler değiştirilmiştir. Mesela burada birçok kişinin ismi ve soy isminde Medina, Muammen gibi İslam isimlerini andıran isimler vardır. İslam eserlerini günümüze kadar çok bırakmamışlar.

Gizli Müslümanları tespit etmek için birçok yöntem kullanmışlar ve bir korku salmışlar. Domuzla ve alkolle alakalı festivaller düzenlemişler ve bunlara katılmayanları toplayarak ‘Sen hala Müslümanlığını devam ettiriyorsun’ diye işkenceler yapmışlardır.


Müslümanlara hayvan, Yahudilere bitki soy isimleri veriliyor

İlginç bir anekdot olarak isim değiştirme hadiseleri sırasında bu insanların toplumun ön kesimlerinde yer almalarını engellemek, bir nevi işaretlemek için Müslümanlara hayvan soy ismi ve Yahudilere de bitki soy ismi vermişlerdir. Mesela ‘Parera’ armut demek ve herkes bilir ki Parera soy ismini taşıyanların büyük büyük dedeleri zamanında Yahudi soyundan gelmiştir. Mesela Portekiz Başbakanının ismi ‘Chollen’, tavşan demek. Bu onun dedelerinin dedesinin çok önceden Müslüman olduğunu gösterir.

Ama günümüzde artık böyle şeyler önemsenmiyor. Bunlar neden oldu denmiyor, bir kin gütme durumu yok. Zaten kendileri de itiraf ediyorlar biz İslam kültüründen çok şey aldık diye. Ama şu da bir gerçek ki Avrupa’nın diğer ülkelerinde kalan Türklerden de duyabilirsiniz ‘Biz Portekizlilerle çok iyi anlaşıyoruz’ diye. Çünkü DNA’ları ve kültürü bize çok yakın.”

Portekizlilerin en önemli özelliği de kolonileştirdikleri yerlerin kültürleriyle karışmaları olmuş. Zaten biraz şaşırıyorsunuz, o kadar yeri sömürdüler, zenginliklerini çaldılar ama oradaki hiçbir kişiden Portekiz hakkında kötü bir şey duyamazsınız. Hatta geçmiş yıllarda Portekizce Konuşan Ülkeler olarak nitelendirilen Portekiz'in eski sömürgeleri aralarında devasa bir heykel yaptırıp Portekiz’e hediye etmelerini öğreniyorsunuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder