Portekiz’e geleli henüz bir hafta oldu ama bu ilginç ülke
kendi sırlarını bize açmaya devam ediyor. İlk hafta Günbenkien Vakfı’yla ilgili
Epoca da Futuro’nun ortaklarından biri olan Cenan Bey’le birlikte Günbenkien
Vakfı’nın bulunduğu arazideki müzeye giderek Portekiz hakkında çeşitli bilgiler
alma fırsatımız oldu.
Daha sonra da yine dernek ofisinde Epoca da Futuro’nun diğer
ortaklarından Osman Bey’den Portekiz’in tarihi ve kökenleri hakkında bir
söyleşi gerçekleştirdik.
Portekizlilerin biz Türklere benzediklerini birçok kaynaktan
duymuşsunuzdur. Ancak Osman Bey’in söylediğine göre Portekizliler de öyle
düşünüyormuş. “Bir keresinde” diye anlatıyor Osman Bey, Portekizli bir arkadaşı
Türkleri kastederek şöyle söylemiş: “Siz Türkler ne kadar çok bize
benziyorsunuz”
Evet, gerçekten de Portekizliler biraz bize benziyorlar.
Sıcakkanlılıkları, misafirperverlikleri ve yardımseverlikleri bize benziyor.
Hatta yardımseverlikte bizi de geçtiklerini buradaki Türklerin anlattıklarından
anlayabiliyoruz. Yol sorduğunuzda sizi arabasıyla veya elinizden tutarak
aradığınız adrese kadar götürmeleri ise herkesin anlattığı sıradan hikâyelerden.
Buraya geldiğimde Lizbon hakkında söylediğim ilk şey
“Lizbon, İstanbul’dan olma İzmir’den doğma bir şehir” olmuştu.
Şehir olarak da bazı anlarda sanki İstanbul’un Şişli’sinde
ya da İzmir’in Konak’ın da yürüyormuşsunuz hissi vermesi ise insanlarıyla olan
benzerliğimizi pekiştiriyor.
Evlerinin balkonlarından ve pencerelerinden çamaşır
sermeleri, binaların mimarisi, Lizbon’da hiç de yabancısı olmadığımız bir
mahallede yürüyormuşsunuz hissi veriyor.
Endülüs medeniyeti
getirdi
Portekiz’in köklerini Osman Bey, bize şöyle aktarmıştı:
“Portekiz çok ilginç bir ülke. Burada din çok belirleyici
bir unsur. Dine göre burada çok ciddi engizisyonlar olmuştur. Engizisyonların
da en temel uygulaması İber yarımadası denilen bu bölgede yani İspanya ve
Portekiz’in bulunduğu bu coğrafyada yaşanmıştır. Daha sonra İtalya ve diğer
yerlerde görülmüştür. Hıristiyanlık adına yapılan cinayetlerin başlangıcı
burası olmuştur.
Bu noktada buradaki toplumlar aslında karışık toplumlar.
Burada Porto’nun kuzeyinde kültürel değerler bizim Kafkas kültürüne çok
benziyor. Mısır unu, lahana çorbası, balık kültürü gibi benzeyen unsurlar var.
Kavimler göçü sonrasında buraya da Kafkaslar ve Gürcistan tarafından, Karadeniz
toplumlarından gelenler oluyor. Sadece Portekiz’in kuzeyinde buna benzer izlere
rastlayabiliyorsunuz.
Tabi bu coğrafyaya İslam medeniyetinin önemli katkıları
olmuş. 700 yıllarda buraya malum Tarık Bin Ziyad tarafından gelindiği bilinir,
ancak tabiinden Musa Bin Zeyd ilk defa buraya geliyor. İslam dinin anlatılması
için geliniyor. Yalnız buraya geldiklerinde burada söylendiği gibi Hristiyan
bir toplum yok. Müslümanlar geldiğinde burada Hristiyanlığın ilk şekline tek
tanrıya inanlar, şamanistler ve pagan kültürü var. Katoliklik kuzeyden daha
yeni yeni etkiliyor burayı.
Müslümanlar buraya geldiğinde burada hızlı bir İslamlaşma
oluyor. Ama bu kaba kuvvetle olmuyor çünkü 700’lü yıllarda hangi güçle gelip
burayı Müslümanlaştırabilirsiniz ki. Bu imkânsız. Bu insanların ikna edilmesi
lazım. Bu insanları ikna etmeden siz bunu başaramazsınız. ”
Osman Bey’in yaptığı tarihsel analizlerden çok faydalandığımızı
söyleyebiliriz.
Endülüs Avrupa’nın
Aydınlanma Çağının tetikliyor
Portekiz’in tarihini anlatmaya devam eden Osman Bey,
söyleşinin devamında:
“Avrupa’da ortaçağda ortaya çıkan engizisyonlara Osmanlı’nın
kuzey Afrika’da bulunması ciddi bir set çekmiş ve yaşanan bu olayların Avrupa’da
kalmasını sağlamıştır. Osmanlının Akdeniz’deki hâkimiyeti burada yaşayan
insanları çaresiz bırakmış ve okyanusa açılmışlar. Çünkü arkanızda İspanya var,
onunla savaşamazsınız mecburen okyanuslara açılmışlar.
Toplum yapısına baktığımızda burada Portekiz’de ve
İspanya’da tek millet yok. Mesela İspanya’da 7 farklı toplum var. Katalan,
Bask, Leonlar, Anguluslar gibi toplumlar var. Bunlar daha sonra Katoliklik
şemsiyesinde bir araya geliyorlar.
Geriye dönersek, buraya Müslümanlar geldiğinde bu bölgenin ekseriyeti
pagan toplumlar. Medeniyetle ilişkili bir durum yok. İslamiyet’in gelmesiyle
buradaki toplumlar su ile tarımı birleştiriyorlar. Burasının iklimiyle birlikte
çok ciddi bir tarımsal üretime ulaşıyorlar. Toplum zenginleşiyor. Avrupa’daki
Rönesans ve reform hareketlerini tetikleyen şey de, bunu Avrupalı tarihçilerde
doğruluyor, işte bu Endülüs medeniyeti oluyor.
O zaman çok büyük zenginlik ortaya çıkıyor, bugün bile
Avrupa’yı bu bölge doyuruyor. O gün 800’lü yıllarda İstanbul’un nüfusu 30 bin,
burada Sevilla’nın nüfusu 1,5 milyon.
Burada oluşan bu zenginliği ve güzelliği görenler, buradaki
gelişimi Avrupa’ya dayatıyorlar. Vandalizim o zamanlar pagan kültürünün
etkisiyle buraya hâkim bir yapı. Zaten Müslümanlar buraya Andalüsya diyorlar. İslam
medeniyeti burada Vandallar’dan bir medeniyet, Endülüs medeniyetini ortaya
çıkıyor.
Hıristiyanlar
Reconqusta ile Müslümanları Avrupa’dan çıkartıyor
Burada Müslümanlar Paris’e kadar yaklaşıyorlar, en son
Poters’de savaş yapıyorlar. Poters Savaşı ilk defa Fransızlarla Müslümanların
karşı karşıya geldiği savaştır. Poters savaşında Müslümanlar yeniliyorlar ve
orada duruyorlar. Yıkılış oradan başlamıştır.
İslam bütün bu bölgeyi hâkimiyetine alırken, kuzeyde
dağlarda çarpışan bir grubu küçük bir bölgede bırakıyorlar ve dokunmuyorlar. Bu
grup bu toprakların tamamının kendilerine ait olduğunu söyleyerek Reconqusta
dedikleri yeniden fetih hareketini başlatıyorlar.
Bu hareket, Endülüslerin ya da o zamanki Portekiz ve
İspanyol toplumunun zaaflarından, rahata düşkünlüklerinden faydalanarak birbirlerine
düşmelerinden yararlanıyorlar. Bu sefer bu hareket kuzeyden başlayarak güneye
doğru iniyor, en son Granada’nın alınmasıyla bu topraklar yaklaşık 700 senede
tekrar Müslümanlardan geri alınıyor.
Portekiz’in kurucusu
Fransız’lar
Aslında Portekiz’i kuran Fransızlardır. O gün Katolik dünyasından Müslümanlara karşı
savaş kavramı gelişiyor, onları bu coğrafyadan çıkarma cihadı başlıyor. Fransız
şövalyeler din adına bu görevi üsleniyorlar ve karşı saldırılara başlıyorlar.
Farklı toplumların şövalyeleri gelip savaşıyorlar ve kazanılan yer komutanlara
veriliyor.
Alfonse Henrink de o gün Portekiz’in alınmasında
yararlılıklar gösterdiği için Porto ve kuzeyi Kont Henrink’e veriyor. Daha
sonra buradaki toplumların bir kısmı Portekiz, bir kısmı da İspanya olarak
ortaya çıkıyor ve yukarıdan aşağıya doğru Reconqusta yaparak iniyorlar.
Din bu coğrafyada
belirleyici bir unsur
1490’lara kadar süren bu Reconqusta sonucunda Arap
Müslümanlar bu topraklardan atılıyor. Peki, içeride kim kalıyor? İçeride
Portekizli Müslümanlar kalıyorlar. Bir oran vermek gerekirse %5 Arap Berberi,
%95 buranın yerel halkı. Araplar gidiyor ama Portekizli Müslümanlar diyor ki ‘Biz
nereye gideceğiz?’
Yahudilerin bir kısmı burayı terk ediyorlar ve biliyorsunuz
Sefaret Yahudileri olarak Osmanlı topraklarına geliyorlar. Yalnız Portekizliler
ve İspanyollar buna itiraz ediyorlar ama tabi o şartlarda iki kötüden birini
seçmek zorunda kalıyorlar ve engizisyonun etkisiyle dinlerini değiştirmeye başlıyorlar.
Ama tabi ki kültür kalmış. İnsanlara ya ölüm ya din
değiştirme seçeneği sunulduğunda isimler değiştirilmiştir. Mesela burada birçok
kişinin ismi ve soy isminde Medina, Muammen gibi İslam isimlerini andıran
isimler vardır. İslam eserlerini günümüze kadar çok bırakmamışlar.
Gizli Müslümanları tespit etmek için birçok yöntem kullanmışlar
ve bir korku salmışlar. Domuzla ve alkolle alakalı festivaller düzenlemişler ve
bunlara katılmayanları toplayarak ‘Sen hala Müslümanlığını devam ettiriyorsun’
diye işkenceler yapmışlardır.
Müslümanlara hayvan,
Yahudilere bitki soy isimleri veriliyor
İlginç bir anekdot olarak isim değiştirme hadiseleri
sırasında bu insanların toplumun ön kesimlerinde yer almalarını engellemek, bir
nevi işaretlemek için Müslümanlara hayvan soy ismi ve Yahudilere de bitki soy
ismi vermişlerdir. Mesela ‘Parera’ armut demek ve herkes bilir ki Parera soy
ismini taşıyanların büyük büyük dedeleri zamanında Yahudi soyundan gelmiştir.
Mesela Portekiz Başbakanının ismi ‘Chollen’, tavşan demek. Bu onun dedelerinin
dedesinin çok önceden Müslüman olduğunu gösterir.
Ama günümüzde artık böyle şeyler önemsenmiyor. Bunlar neden
oldu denmiyor, bir kin gütme durumu yok. Zaten kendileri de itiraf ediyorlar
biz İslam kültüründen çok şey aldık diye. Ama şu da bir gerçek ki Avrupa’nın
diğer ülkelerinde kalan Türklerden de duyabilirsiniz ‘Biz Portekizlilerle çok
iyi anlaşıyoruz’ diye. Çünkü DNA’ları ve kültürü bize çok yakın.”
Portekizlilerin en önemli özelliği de kolonileştirdikleri
yerlerin kültürleriyle karışmaları olmuş. Zaten biraz şaşırıyorsunuz, o kadar
yeri sömürdüler, zenginliklerini çaldılar ama oradaki hiçbir kişiden Portekiz
hakkında kötü bir şey duyamazsınız. Hatta geçmiş yıllarda Portekizce Konuşan
Ülkeler olarak nitelendirilen Portekiz'in eski sömürgeleri aralarında devasa
bir heykel yaptırıp Portekiz’e hediye etmelerini öğreniyorsunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder