Lizbon’a vardığımızdan beri bu kenti bazen grup olarak bazen
bireysel olarak keşfetmeye çalışıyoruz. Ancak birçok kez bu keşiflerimiz
havanın yağışlı olması dolayısıyla kısa sürse de keyfini çıkartmaya
çalışıyoruz.
Lizbon’un değişken ama çoğu zaman soğuk bir havası var.
Soğuk dediğimiz öyle kar soğuğu değil ama esen okyanus rüzgârları güneşli
havada bile sizi üşütmeye yetiyor. Sabahları genelde bulutlu olan hava öğlen
güneşli ve sıcak bir hale dönüşüyor. Güneşin batmasıyla da hava soğuyor. Kısa
aralıklarla yağmur yağıyor. Yavaş başlayan yağmur birden hızlanıyor sonra
tekrar yavaşlayıp bitiyor. Yağmur yağdığı zaman altyapının yeterli olmasından
su birikintileri veya taşkınlara rastlamıyoruz. Ama kaldırımlardaki irili ufaklı
çukurlarda su birikintilerine rastlıyoruz.
Lizbon’da yollar geniş ve bir meydandan diğerine bağlanan
şekilde dizayn edilmiş. Kaldırımlar ve yaya yolları ise kentin yaya dostu
olarak tasarlandığını gösteriyor. Zaten yaya geçidi çizgilerinin olduğu yerlerde
yol önceliği yayalara verilmiş.
Lizbon’da daha öncede belirttiğimiz gibi ulaşım diye bir
problem yok. Yollar geniş ve trafik mesai çıkışlarında yoğun olsa da her zaman
akışkan görünüyor. Trafik yoğunluğu ve bir de üstüne korna sesi görmek
neredeyse imkânsız. Buraya geldiğimizden beri duyduğumuz korna sesi 10’u
bulmamıştır. Korna çalmıyor kimse. Yolda giderken arabanın biri yayaya yol
vermek için ya da başka nedenlerden duruyor, arkasına 10 dk içinde 5 araba
duruyor ama kimse korna çalmıyor, bekliyor.
Böyle bir tavır olunca haliyle herkes sakin oluyor, stresli
durumlar ortaya çıkmıyor.
Toplu taşımada ise 4 farklı hattı olan metro, metronun
uzantısı bizdeki banliyö trenleri benzeri trenler ve bir çok otobüs bir yere
gitmeniz için yeterince imkan sağlıyor. Ayrıca bizim Beyoğlu’ndaki nostaljik
tramvayların aynısından oluşan bir çok tramvay da dar sokaklarda bile toplu
taşımadan yararlanmanızı sağlıyor.
Metroyu kullanırken unutulmaması gereken bir kural var:
Metroya ister tek binişlik kartla ister sınırsız kartla binin, çıkışları da
bindiğiniz kartlarla yapıyorsunuz. Yani tek binişlik kartınızı sakın atmayın
çıkarken de kartı okutmanız gerekiyor ki kapıda kalmayın.
Yapmanız gereken bir şehir haritası almak ve gitmek
istediğiniz yere giden metro, otobüs ve tramvay hatlarına bakmak. Ek olarak
Lizbon’da taksiler de çok ucuz. Şoförlerinin birçoğu İngilizce bilmiyor ama
zaten gideceğiniz yeri söylediğinizde sizi oraya götürüyorlar ve bunun bedeli
6-7 €’yu geçmiyor.
Lizbon iki ulaşım bölgesine bölünmüş (zone), 1. Zone’da
Lizbon’un merkezi semtleri yer alıyor ve burada toplu taşıma kartınızla
dolaşabiliyorsunuz. Şehir genişledikçe raylı sistemler azalıyor ve otobüsleri
kullanmanız gerekebiliyor. Ayrıca 1. Zone’dan bindiğiniz bir trenin 2.
Zone’daki durağında indiğinizde geri dönmeniz için ayrı bir bilet almanız
gerekebiliyor. Ancak endişelenecek bir şey yok. Havaalanı’nın bile 1. Zone’da
olduğunu söylersek her halde 1. Zone’un genişliğini anlayabilirsiniz.
Genelde Lizbon 1. Zone’da diyebiliriz.
2 Milyon nüfusuyla Lizbon kararında bir şehir. Ne çok fazla
büyük ve iddialı ne de küçük ve mütevazı. Tam kararında. Burada bir
büyükşehirde yaşayıp, küçük şehir sakinliğini bulabilirsiniz. Hem çok fazla
eğlenip dağıtabilirsiniz hem de kafanızı dinleyip küçük yürüyüşler yapabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder