26 Mart 2013 Salı

Lizbon kalesini görün


Lizbon’da kaldığımız günler içerisinde birçok keyifli zaman geçirdik ancak sanırım en keyiflisi Lizbon Kalesi’ne gittiğimiz zamandı.

Lizbon Kalesi’ne Baixa-Chaido ile Barrio Alto’nun kesiştiği meydanda bulunan tramvaylarla rahatlıkla gidilebiliyor. Ancak yine de tramvaydan indiğinizde kalenin bulunduğu tepeye kadar yürümeniz gerekiyor.

Arnavut kaldırımlı, dışı seramik kaplı evlerin arasından Kale kapısı ve giriş sizi karşılıyor. Buraya giriş 7,5 € ancak biz TRT Porto Muhabiri İbrahim Bey’le bir grup olarak geldiğimizi yetkililere iletiyoruz ve bizi Kale’nin Halkla İlişkiler, Basın ve İletişim Sorumlusu Susana Repolho Correia karşılıyor.

Kendisi bizi içeriye ücret almadan ve bizzat eşlik ederek gezdiriyor. İbrahim Bey, Susana Hanımın anlattıklarını Portekizceden Türkçeye çeviriyor.

İbrahim Bey 5 yıl Lizbon’da yaşamış daha sonra TRT Porto Muhabiri olarak Porto’da yaşamaya başlamış. Sanat Tarihi Üzerine Master yapıyor ve Balıkesir Gazeteciler Cemiyeti’nin projesi kapsamında iki gün bize eşlik etmek üzere gelmiş. Kendisi çok iyi bir gazeteci ve aynı zamanda Portekiz’de yayın yapan www.boletimdenoticias.com ve www.ptcultura.pt isimli internet sitelerinin yöneticisi. İnternet sitesiyle çok güzel bir iş yapıyor. Sitede Türkiye’den ve dünyadaki Müslümanlardan haberleri Portekizce yayınlıyorlar. Aynı zamandan Portekiz’den haberlere de sitelerinde yer veriyorlar. Diğer site ise bir kültür portalı olarak yayın hayatına devam ediyor.

Kale’de turumuza girişteki muhteşem Lizbon manzarasıyla bir meydan karşılıyor. Burada daha önceki yazımızda bahsettiğimiz Alfonso Henrik’in heykeli bulunuyor. Bilindiği gibi Henrik, Portekiz’in kurucusu Fransız Komutan.

Burada Susana Hanım, Lizbon’un tamamen yıkıldığı 1750 depreminde yıkılan yerleri anlatıyor. Lizbon o tarihte tamamen yıkılmış. Özellikle deprem sonrası tusunami şehri hem daha çok tahrip ediyor hem de 4 gün sürecek yangınların çıkmasına neden oluyor.

O zaman ki Kral Marques Bompal şehri tekrar depreme dayanıklı, kazık sistemi temeli olan evlerden oluşan, ızgara şeklinde yeniden imar ediyor. Zaten Lizbon’u tekrar ayağa kaldırmasıyla bugün bile heykelleri ve anıtları bulunan bir büyük krala dönüşüyor. Burada yaptığımız sohbette Aynı zamanda Marques Bompal’ın depreme dayanıklı mimarinin kurucusu olduğunu öğreniyoruz.

Susana Hanım, bize Lizbon’un mahallelerinin yerlerini göstererek kısaca geçmişinden bahsediyor.

Lizbon yukarıdan baktığınızda çok güzel planlanmış bir şehir. Eski yapılardan oluşan büyük bir şehir düşünün, arada bizimkine benzer farklı ve çirkin mimaride hiçbir bina yok. Neredeyse her dört parselin ortasında bir meydan ve medyanın ortasında bir heykel hemen göze çarpan mimari özelliklerden.

Susana Hanım ve İbrahim Bey’le devam eden turumuzda Lizbon kalesiyle de ilgili ilginç bilgiler alıyoruz. Üzerinde bulunduğumuz kale Müslümanlardan kalan bir kale ama söylenene göre kan dökülmeden teslim edilmiş.

Yukarıda bahsettiğim gibi Fransız Komutan Alfonso Henrik, Lizbon’a girdiğinde kaleyi kuşatıyor ve 4 ay süren kuşatmanın sonucunda kale teslim alınıyor. Ancak Fransızların merak ettiği bu kale nasıl lojistik destek almadan bu kadar uzun süre dayandığı. Araştırdıklarında Endülüs medeniyetinin geldiği noktayı görüyorlar. Kalenin içinde büyük depolar ve su kuyularını keşfediyorlar. Ayrıca birçok yerde silolara rastlıyorlar.

Kaleyi gezerken bariz bir İslam eserini gezdiğiniz hissine fazlasıyla kapılıyorsunuz. Burçlar o kadar bizdekilere benziyor ki, sanki Osmanlı’nın bir kalesini geziyorsunuz hissi veriyor.

Kalenin burçlarına tırmanıyoruz ve bizi çok güzel bir Lizbon manzarası karşılıyor, işte o zaman Lizbon’un nasıl bir yer olduğunu görebiliyorsunuz.

Gezimiz sırasında Susana Hanım bizi Kalenin belki de en güzel yerine götürdü. Burası bir gözetleme kulesi. Tasarımı Leonardo da Vinci’ye ait periskop kulesine giriyoruz.

Periskop kulesi Lizbon Kalesi’nde mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Duyduğumuza göre birçok Türkiye’den turist ya görmediği ya da anlamadığı için periskop kulesine girmeden gidiyormuş. Biz girdik. Susana Hanım ve İbrahim Bey’in eşliğinde Da Vinci’nin muhteşem periskobunu gördük.

Periskop kulenin tavanına asılı iki mercek vasıtasıyla tamamen gün ışığından faydalanmanın bir çeşidi şeklinde icat edilmiş. Odanın ortasında bulunan ekrana yansıyan görüntünün gerçeğinden farkı yok. O kadar detaylı izleyebiliyorsunuz ki Lizbon’u, sokaklarda yürüyen insanları, arabaları odanızın içindeki oval masada izleyebiliyorsunuz.

Susana Hanım’a bu deneyimi bize yaşattığı için teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Periskoptan sonra Susana Hanım bizi kalenin asıl kapısına ve burada yapılan kazılarda ortaya çıkartılan Endülüs Evleri ve Tunç Çağından kalma mutfağın bulunduğu sahaya götürdü. Burada yine kendisinin eşliğinde çeşitli incelemelerde bulunduk. Şunu da söyleyeyim burası 2011 yılında (yanlış hatırlamıyorsam) Avrupa’nın en iyi yenileme ve sunum projesi seçilmiş. Bulunan kalıntılar hem korunmuş hem de o dönemin mimarisi canlandırılmaya çalışılmış.

Beyaz duvarlar tüm kalıntılar boyunca yalnızca 6 çelik direk üzerine konumlandırılmış. Mimar projeyi hazırlarken, kalıntılara kazık çakılmasını söylemiş ancak arkeologlar buna karşı çıkmış ve mimardan kalıntıların üzerinde bulunan 6 oyuğu kullanmasını istemişler ve bu güzel proje ortaya çıkmış.

Daha sonra burada bulunan kalıntıların sergilendiği müzeyi gezdik. Burada Endülüs dönemine ait bir çok normal hayatı yansıtan eşya sergileniyor. Bazı eşyalar ve eşyaların üzerindeki motifler bizim motiflerimizi andırıyor. Bu müze de Lizbon Kalesi’nde gezilmesi gereken yerlerden.

Müzeden sonra Susana Hanım bizi yolcu ediyor ve kendisine Türkiye’yi hatırlaması için nazar boncuğu ve kilim motifi hediye ediliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder