Portekiz’de katıldığım projenin bugüne kadar en güzel
zamanları, Lizbon’daki ikinci hafta sonunda geçirdim. Oda arkadaşımla birlikte
kiraladığımız arabayla İspnaya’nın Sevilla şehrine gezmeye gittik.
Cuma günü projedeki programı bitirdikten sonra bir yerlere
gitmek için planlama yaptık. En yakın yer ise İspanya’nın Sevilla kentiydi.
Cumartesi günü öğleden sonra Lizbon Havaalanı’na araba
kiralamak için gittik. Zamanımız olmadığı için ilk sıradaki araba kiralama
servisinden arabamızı kiraladık. Araba kiralamak için bir ehliyet, kredi kartı
ve pasaport gerekiyor. Ekstradan navigasyon cihazı ve full kasko almak için de
ücret ödemeniz isteniyor. Navigasyon cihazını kesinlikle tavsiye ediyorum.
Gittiğiniz kentte, en azından şehir merkezinde kaybolmanızı önlüyor. Ancak yine
de navigasyona güvenmemenizi ve bir harita almanızı tavsiye ediyorum. Nedenini
yazının ilerleyen bölümlerinde anlatacağım.
Havalanından kiraladığımız arabayla Lizbon’dan Sevilla’ya
olan yolculuğumuz başlıyor. Navigasyon cihazının yardımıyla Lizbon’dan
çıkıyoruz. Lizbon tek şeritli ve karışık yollarıyla gerçekten zor trafiği olan
bir şehir. Sanfrancisco’daki kırmızı köprüyü inşa edenlerin Lizbon için de
tasarladıkları 25 Nisan Köprüsünden geçerek Lizbon’dan çıkıyoruz.
Otobandan ilerleyerek bir benzin istasyonunda durduk ve bir
harita satın aldık. Çünkü navigasyon cihazının bizi yönlendirdiği yerlere
güvenmemeye başlamıştık. Daha sonra tabelaları takip ederek hem harita hem de
navigasyon cihazını kullanmaya başladık.
Lizbon’dan sonra ilk olarak Setubal’a doğru sürmeye
başladık. Otobandan giderek Setubal’a hiç uğramandan Evora’ya doğru giderken
etrafı da fotoğrafladık. Biz akşam saatlerinde yollara düştüğümüz için
etrafının nasıl göründüğünü ancak belli bir saate kadar görebildik. Portekiz’in
görebildiğimiz kadarıyla yeşil bir coğrafyası var. Bizim ülkemize özellikle ege
kıyılarındaki bitki örtüsü aynı şekliyle bizi burada da karşıladı. Uçsuz
bucaksız tarlalar, küçük öbekler halinde ormanlık alanlar, çiftlikler hemen
gözümüze çarpan detaylardı.
Portekiz’de otoyollar bizim duble yollarımız şeklinde uzanıp
gidiyor. Bu konuda kendi ülkemizin yollarını daha çok beğendiğimizi
söylemeliyiz. Yalnız Portekizlilerin bizden yol konusunda üstün oldukları bir konusu
ise yol tabelaları. Yol tabelaları neredeyse sürücülerle konuşuyor. Her yerde
yol tabelaları size gideceğiniz yeri göstermek için oldukça kolaylık sağlıyor.
Özellikle döner kavşaklarıyla sağlanan trafik akışı gerçekten güzel ve kolay
bir sürüş sağlıyor.
Yolculuğumuz sırasında fark ettiğimiz bir başka teknik konu
ise navigasyon cihazının bizi sürekli otobanda, yani paralı yolda, tutma
ısrarıydı. Cihaza bir adres girdiğimizde bize otobana doğru yönlendirmesi
üzerine Evora yakınlarında otobandan çıkarak alternetif yolları denemeye karar
veriyoruz. Zira Lizbon’dan Evora’ya kadar otobanlarda verdiğimiz para 13 €’yu
bulunca otobandan çıkarak alternatif yollara geçiyoruz.
Evora’ya biz hava karardıktan sonra vardığımız için burada
bulunan Kemik Kilisesi’ni görmeden geçiyoruz. Eğer siz bu yolculuğu yapmayı
düşünürseniz, zamanınızı mutlaka bu Kiliseyi görmeye ayırmalısınız. İnsan
kemiklerinden yapılmış Kilise, görenleri ürpertiyormuş.
Evora’yı pas geçerek
yolumuza gece karanlığında devam ediyoruz. Bu sefer haritadan bir sonraki
şehrin ismine bakarak yolumuzu tabelaları takip ederek çiziyoruz.
Portekiz’de alternatif yolları kullandığımız zaman şunu fark
ettik ki benzin istasyonları oldukça seyrek. Aslında otobanla
karşılaştırdığımızda otobanda yakıt, yemek hatta otel olarak kullanılan benzin
istasyonları daha çok. Ancak iş alternatif yollara gelince bu biraz sıkıntılı.
O yüzden biz yakıt depomuzu dolu tutmaya çalıştık. Zira zaman zaman 100 km
boyunca hiç benzin istasyonuna rastlamadığımız oldu. Benzin istasyonları ise
bizdekinden biraz farklı çalışıyor. Benzini arabaya kendiniz koyuyorsunuz.
Sonra içeri gidip kaçıncı pompa olduğunu söylüyorsunuz ve ödemeyi yapıyorsunuz.
Portekiz’de benzin (Biz 95 oktan kullanıyorduk) 1.60 € olduğu için 30 €’ya
deponuzun yarısını doldurabiliyorsunuz. Bu rakam İspanya’da 1.40 €, böyle
olunca dönüşte depomuzu bir kez de İspanya’da doldurduk.
Portekiz yollarında arabamızı Beja’ya doğru alternatif
yoldan sürüyoruz. Yollar çok ıssız geliyor bize. Neredeyse bizden başka araba
yok gibidiydi. Yol kenarında bulunan bir çok irili ufaklı köyün içinden
geçtikten sonra Beja’ya varıyoruz. Köylerden geçerken köyde bulunan trafik
ışıkları dikkatimizi çekiyor.
Beja öğrendiğimize göre Balıkesir kadar bir kent. Ancak
itiraf etmeliyim ki biz içinden geçerken birkaç insandan fazlasını göremedik.
Saat 21 sularında geçtiğimiz Beja, hayalet bir kent gibiydi. Bu anlamda
“Balıkesir’de hayat 10’da bitiyor” diyenlerin kulaklarını çınlattık. Çünkü
Balıkesir’deki gece hareketliliği, Beja’nın yanında o saatlerde Paris gibi
kalıyor.
Beja’dan sonra artık iyice İspanya sınırına yaklaşıyoruz. Bu
sırada yaptığımız yalnız yolculuk devam ediyor. Yolculuğun bu bölümünde
İspanya’ya kadar yine arabaya rastlamıyoruz. Yol kenarındaki köyleri geçerek
devam ediyoruz. Köy evlerinin sadeliği ve karakteristiği ise gece bile olsa
gözümüzden kaçmıyor. Ayrıca geçtiğimiz kasabaların birçoğunda gördüğümüz
kaleler ise beğendiğimiz detaylardan. Kaleler öyle görkemli ki bazı yerlerde,
sanki ortaçağ derebeyliğinin devam ettiğini, bir derebeyin kalesinin etrafında
onun için çalışan köylülerin olduğunu düşünebiliyorsunuz.
İspanya sınırına 4 km kala bir kafe-restoranda bir kahve
içmek için duruyoruz. Artık telefonlarımız da çalışmayacağı için son
aramalarımızı ve hazırlıklarımızı yapıyoruz.
Portekiz kahveleriyle ilgili daha sonra bir dosya
hazırlamayı planlıyorum, ancak burada belirteyim ki Portekiz’de çok güzel bir
kahve kültürü var. Bir çok çeşitli kahve arasından seçiminizi yapabilirsiniz.
Bunun yanında sizi dinç tutan bir tarafı da bizim bu yolculuğumuzda çok işimize
yaradı.
Kahvelerimizi içtikten sonra artık İspanya’ya geçmek için
hazırız. Yolumuza devam ederken Portekiz-İspanya sınırına geldiğimizi yine
tabelalardan öğreniyoruz. Tabi ki “Espanha” tabelasını gördükten sonra artık
İspanya’dayız.
Dağlık yerlerden geçerek gece yolumuza devam ediyoruz. Bu
yolların gündüz daha güzel olduğunu ve doğasının harika olabileceğini tahmin
ediyoruz. Ancak şanssızlık ki gece yolculuk yapmak zorunda kalıyoruz. Yolumuza
devam edip İspanya’nın ilk yerleşim yeri olan bir köyden geçerken polis
tarafından çevriliyoruz.
Yeşil, fosforlu kıyafetleriyle ve kar maskeli iki polis,
biraz bizi ürpertse de, bizi yolun sağına çekti ve camı indirmemle İspanyolca
bir şeyler söyledi. Ben de Lizbon’dan geldiğimizi ve sadece İngilizce konuştuğumuzu
söyledim. Bizim pasaport kontrolü yapacağını zannettiğimiz polis, alkol
kontrolü yapmak için plastik ağızlığı uzattı. Plastik ağızlığı poşetinden
çıkartıp cihaza taktım ve üfledim.
Tabi bir şey çıkmadığı için polis yolumuza devam etmemizi
söylüyor.
Polis çevirmesinden sonra yolumuza kaldığımız yerden devam
ediyoruz. Elimizde harita gözümüz navigasyon cihazında sürmeye devam ediyoruz.
İspanya’nın yolları Portekiz’e göre biraz daha güzel ve kaliteli. Tabela
sistemi de yine Portekiz’i aratmıyor. Harita ve tabelaları kullanarak rahat bir
şekilde seyretmeye devam ediyoruz.
Portekiz’de rastladığımız İspanya’da da gördüğümüz “yabani
hayvan çıkabilir” tabelaları dikkatimizi çekiyor. Öyle ki bazı yerlerde bu
uyarı “110 km boyunca” şeklinde karşınıza çıkabiliyor. Ancak bu uyarının önemini
devam eden yolculuğumuzda bir İspanyol kadın tarafından durdurulunca anlıyoruz.
İlk önce fenerle bizi uyaran birini görüyoruz ve yine bir polis çevirmesi
zannederken, yaklaştığımızda bir kaza olduğunu fark ediyoruz.
Durduğumuzda yine
İspanyolca konuşan kadına, polise söylediklerimi söylüyorum. O da yarım
İngilizcesiyle bir yaban hayvanının çarptıklarını ve yolumuza devam
edebileceğimizi söylüyor.
Yaklaşık 2 saat süren bir yolculuktan sonra Sevilla’nın
ışıklarını görüyoruz ve ışıklara doğru sürmeye devam ediyoruz.
Sevilla’ya gece yarısı varıyoruz ama sokaklar cıvıl cıvıl.
Arabayı park edip hemen dolaşmaya başlıyoruz. Parantez içinde belirtelim hem
Lizbon’da hem de Sevilla’da park ciddi bir sorun. Halka açık yerlerde
caddelerde para ödeyerek park edebiliyorsunuz. Biz biraz dolaştıktan sonra ara
sokaklarda bir yere nehrin kenarına park ediyoruz.
Sevilla gece en az Lizbon kadar hareketli bir yer. İnsanlar
ya eğlenmeye gidiyor ya da eğlenmekten dönüyor olduğu için sokaklarda dolaşan
insanlar görebiliyorsunuz. Biz de bu hareketli sokaklarda yürüyoruz ve birkaç
saat gezdikten sonra sabahı yapıyoruz.
Sabah olunca yaptığımız ilk şey kahve içmek oluyor. İspanyol
kahveleri bize Portekiz’dekilerden daha sert geldi. Gerçekten içtiğimiz duble
sütlü kahve bizi kendimize getirdi ve dahası bütün gün içimizde enerji
patlamasına yol açtı.
İlk olarak gezmeye Sevilla’yı ikiye bölen nehrin kenarından
başlıyoruz. Nehir gerçekten Sevilla’ya hayat katmış. Nehrin iki kenarında da
tarihi birçok binaya rastlıyorsunuz. Ayrıca nehirle yol arasına yapılmış geniş
yürüyüş ve bisiklet yolları bulunuyor.
Sevilla tam bir bisiklet kenti. Şehrin belirli yerlerine
kurulmuş birçok bisiklet parkı görmek mümkün. Buradan kredi kartınızla
kiralayacağınız bisikleti gezdikten sonra başka bir durağa bırakabiliyorsunuz.
Ya da biz öyle bir kanaate vardık. Yolların bir bölümü bisikletlere ayrılmış,
aynı şekilde kaldırımlarda da bisikletlerin geçişleri için ayrılmış yollar görebiliyorsunuz.
Trafik ışıklarında da yayaların yanında bisikletliler unutulmamış, yayalarla
birlikte bisikletlilere göre de ışıklar dizayn edilmiş.
Tarihi binaları gezerek ilerliyoruz. Birçok eski yapıyı
orijinal haliyle Sevilla’da görebilirsiniz. Endülüs zamanından kalma saraylar,
binalar ve sokaklar görmek mümkün. Sevilla, aynı zamanda İspanya’nın Andalucia
(Andalusya) bölgesinin başkenti. Bu gezimiz sırasında Andalucia Parlementosunu
görünce bu bilgi aklımıza geliyor.
Sevilla’da bizi en çok etkileyen yapı ise Palaza de Espana
oldu. Geniş ve tarihi bir parkın içerisinden ilerleyerek uzun bir yolu
geçtikten sonra Palaza de Espana, hilal şeklinde oturumu, islami motiflerle
süslü mimarisi ve bizdeki Osmanlı Saraylarını anımsatan tavanları ile sizi
geniş bir bahçede karşılıyor. Hilal şeklindeki binanın ortasında ise fıskiyeli bir
havuz ve sandallarla dolaşabildiğiniz bir başka havuz bulunuyor.
Burada Askeri Müze ve Salonlar biz gittiğimizde kapalıydı.
Ancak yine de açık olsa gezilebilecek yerlerdendi.
İspanya denilince akla gelen bir başka motif de Boğa
Güreşleri. Sevilla’da da böyle bir olayın meraklısıysanız eğer, bir arena
bulunuyor. Biz bu güreşlerde boğanın
tarafını tuttuğumuz ve saati uygun olmadığı için girmiyoruz. Ancak Arenanın
nehrin kenarında, nehre bakan bir noktada olduğunu söyleyip geçelim.
İber yarımadasında et ve ürünlerine karşı biraz mesafeli
olduğumuz için aperatif yiyeceklerle geçiştiriyoruz. Ancak itiraf etmek
gerekirse Sevilla’da Dominos Pizza görünce sanki evimizdeymişiz gibi hissettik.
İspanya’da ve Portekiz’de dil sorunu çekmiyorsunuz. Herkes
az da olsa İngilizce konuşabiliyor ve dilinin döndüğünce size yardımcı olmaya
çalışıyor.
Sevilla gezimizi öğleden sonra bitirdik. Geçtiğimiz yerleri
gündüz gözüyle de seyretmek ve görebilmek için havanın kararmasını beklemeden
yola çıkıyoruz.
Navigasyon cihazının yardımıyla Sevilla kent merkezinden
çıkıyoruz. Çıkarken de bir benzin istasyonuna uğrayıp son hazırlıklarımızı
yapıyoruz. Daha önce belirttiğim gibi İspanya’da benzin daha ucuz olduğu için
depomuzu da dolduruyoruz.
Otobandan yolumuza devam ediyoruz. Bu sefer belli bir mesafe
navigasyon cihazının yönlendirmesiyle otobandan gidiyoruz. Sevilla’dan çıkarken
gördüğümüz güneş tarlaları, o kadar uzaktan bile, gözümüze çarpıyor. Güneş
tarlaları güneş enerjisi elde etmek için tasarlanmış alanlardan oluşuyor.
Sevilla bu konuda dünyada çok iyi yerlerde.
Yolculuğunuz İspanya’nın son kenti Huelva’ya doğru devam
ediyor. Etrafta gördüğümüz köyler ve kasabalardan geçerken fark ediyoruz ki hem
İspanya’nın hem de Portekiz’de ağırlıklı mimari rengi, beyaz. Köyler bizimkine
benzer bir karakteristiği yansıtıyor. Ama son yıllarda bizim köylerde
rastladığımız şehirden öykünme betonerme evler burada yok. Her köyün ortasında
bir kilise bulunuyor. Bu görüntüyü görünce bizim ülkemizdeki her köyün
ortasında yükselen camileri hatırlıyoruz.
Huelva’dan sonra Portekiz sınırına yakın bir yerde benzin
istasyonuna giriyoruz. Burada yemek yedikten sonra yolumuza devam ediyoruz.
Portekiz’in en güneyindeki Faro kentine kadar otobanda gidiyoruz.
Yolun iki kenarındaki köylerden ve kasabalardan geçerek ilerlemeye devam
ediyoruz. Yoğunlaştırılmış Sevilla turumuzda çok yorulduğumuz için otobandan
çıkarak alternatif yollara yöneliyoruz ve biraz uyuyarak dinleniyoruz.
Kısa bir aradan sonra gördüğümüz ilk istasyonda kahve içmek
için duruyoruz. Ancak benzin istasyonunun kapalı olduğunu görüyoruz. Bu
yolculuğumuzda bu sıklıkla başımza gelen bir durumdu. Tabelalarda bir süre
sonra karşımıza çıkacağını umduğumuz benzin istasyonu bazen kapalı
olabiliyordu.
Faro ve Setubal arasında neredeyse sadece gidiş ve geliş
şeritlerinden oluşan, yolun iki yanından çok güzel bir doğa ile birlikte
Lizbon’a olan yolculuğumuza devam ediyoruz. Artık güneş karada batmak üzere
olduğu için yolun ışıltısı çok güzel bir görüntü oluşturuyor.
Alternatif yollardan Setubal’e vardıktan sonra artık
Lizbon’a çok yakınız. Lizbon’a geçebilmek için 25 Nisan Köprüsünü tekrar
kullanmamız gerektiği için tekrar otobana giriyoruz ve köprüye doğru ilerlemeye
başlıyoruz. Köprüden 1,90 € ödeyerek geçtikten sonra evimizin bulunduğu Marques
de Bompal meydanına oradan da Rato’ya geçiyoruz.
Sevilla yolculuğumuz arabayı havaalanına teslim ettikten
sonra bitiyor.
Araba kiralama olayını iyi araştırıp, mümkünse dizel araba
kiralayarak Avrupa’da gezmek gerçekten çok keyifli. Hatta iyi bir hesaplama ve
matematikle gittiğiniz bir ülkenin yakın komşularını arabayla gezmek oldukça masrafsız,
heyecanlı ve unutulmaz.
Avrupa’ya gezmeye gidenlere önemle duyrulur.
Güzel gezi tebrikler...Biz sizin 48 saatlik gezinizi 7 güne yapmayı planlıyoruz acaba Araç kiralama hakkında daha ayrıntılı bilgi verebilir misiniz? Fiyat , sınır geçişi v.b.
YanıtlaSilTeşekkürler
Levent Bey, biz havaalanından kiralamıştık aracı. Orada bir çok firma var ancak söylemeliyim ki biz aracımıza gelen küçük bir hasar için AVIS firmasına fazla para ödemek zorunda kaldık ve bu firmadaki bu konuda hiçbir olumlu yaklaşım göstermediler. O yüzden sözleşmenizi imzalarken dikkatli okumanızı tavsiye ederim. Ayrıca kesinlikle dizel bir araba kiralayın biz bu ayrıntıyı atlamıştık. İspanya'da yakıt fiyatları Portekiz'den daha ucuz olduğunu da söylemek isterim. Bir de navigasyon cihazı kiralayacaksanız muhakkak bir de harita edinin. Navigasyon genelde paralı otoyollara yönlendiriyor. Ancak paralı olmayan yolların manzarası bence daha iyi. İspanya'ya geçişte her hangi bir gümrük, kontrol vs. rastlamadık. Sadece bir tabela görüyorsunuz ve geçtiğinizi anlıyorsunuz.İyi yolculuklar.
YanıtlaSilfiyat ve başka ülkeye geçiş parası ne kadardı acaba
Silkiralama şirketine ülkelere arası geçiş için ne yaptınız ne dediniz ne kadar para ödediniz acaba
YanıtlaSilÖyle bir para konuşulmadı ve geçiş yaptığınızı sadece yol tabelalarından anlıyorsunuz, öyle gümrük kapısı falan yok. Kimse de sizi durdurmuyor. Sanki bir şehirden başka bir şehre gider gibi
YanıtlaSil